Türk Mühendis ve Mimar Odaları
Birliği (TMMOB) Şanlıurfa İl Koordinasyon Kurulu 17 Ağustos Depreminin 24. Yılı nedeniyle yazılı bir
basın açıklaması yaptı.
Açıklamada, depremlerde can kayıplarının önlenmesi için izlenmesi gereken tek yolun mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin bilimsel-teknik doğruların ışığında kamucu bir yaklaşımla uygulanması olduğu vurgulandı.
Yapılan açıklama şu şekilde:
ACILARI TEKRAR TEKRAR YAŞADIK, YAŞIYORUZ
20 binden fazla yurttaşımızın hayatını kaybettiği, 50 binden fazla kişinin yaralandığı, yüzbinlerce yapıyı yerle bir eden 17 Ağustos Depremi’nin 24. yılında kaybettiklerimizi bir kez daha özlemle anıyoruz. Ülkemizin deprem gerçeğiyle yüzleşmesinde bir milat olarak kabul edilebilecek Büyük Marmara Depremi, yarattığı yıkım ve halkımıza yaşattığı travma ile depremlere karşı hazırlıklı olmanın toplumsal farkındalığının yaratılmasında da etkili oldu. Ancak yaşanan yıkıma ve toplumsal travmaya karşın 24 yılda ülkemizin depremlere karşı hazırlıklı olabilmesi için gerekli adımların hiçbir koşul altında atılmadığını, aradan geçen yıllara rağmen deprem gerçeği ile yüzleşmekte ülkemizin bir yol kat edemediğini üzülerek görüyoruz. Yaşadığımız en büyük felaketlerden biri olan Büyük Marmara Depreminin ardından; Bingöl’de, Van’da, Elazığ-Sivrice, İzmir’de ve ne yazık ki bu kış gerçekleşen ve 11 ilimizi etkileyen 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve Hatay depreminde de benzer acıları tekrar tekrar yaşadık, yaşıyoruz.
DEPREM STRATEJİSİ VE EYLEM PLANININ GEREKLERİ YERİNE GETİRİLMEMİŞTİR
Marmara Depreminden almamız gereken en büyük ders, coğrafi riskler göz ardı edilerek kurulan şehirlerin, plansız-çarpık kentleşmenin ve mühendislik hizmeti almayan yapıların yurttaşlar için büyük bir tehdit olduğudur. Kamucu bir yaklaşımla ele alınması gereken depremlere ve afetlere karşı hazırlıkta, mevcut siyasi iktidar pek çok konuda olduğu gibi sınıfta kalmıştır. Afet riski olan yerleşim yerleri taşınmamış, binalarımız depreme dayanıklı hale getirilmemiş, kent merkezlerinde deprem toplanma alanları oluşturulmamış, afet sonrası kriz yönetim senaryoları hazırlanmamıştır. Bu süre içinde imar planları depreme hazırlıklı şehirler yaratmak için değil, kentsel rantın dağıtılması için bir araç olarak kullanılmıştır. Parsel bazında yapılan imar tadilatları ile ormanlık alanlar ve su havzaları dere yataklarıyla birlikte yapılaşmaya açılmıştır. Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumlar devre dışı bırakılmıştır. Büyük beklentilerle hazırlanan Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planının gerekleri yerine getirilmemiştir.
10 MİLYONU AŞKIN DENETİMSİZ KAÇAK YAPI RUHSATLANDIRILMIŞTIR
Kamusal bir hizmet olarak yerine getirilmesi gereken “yapı denetimi”, tümüyle ticari bir faaliyete dönüştürülmüştür. Bu gibi hizmetleri kamu adına üretecek Odalarımız mesleki yeterlilik, eğitim, belgelendirme ve denetleme gereklilikleri yapı denetim süreçlerinden dışlanmıştır. Türkiye’de İmar Barışı adı altında, projesi olmayan, hiçbir mühendislik hizmeti almamış 10 milyonu aşkın denetimsiz kaçak yapı ruhsatlandırılmıştır. Ve büyük can kayıpları bu bölgelerde yaşanmıştır. Oysa biliyoruz ki, afetlerin bundan sonra felakete dönüşmesini istemiyorsak; bütünlüklü bir plan, program, bu programı uygulayacak bir devlet yapılanması ve güçlü bir siyasi irade şarttır. Bilimi, planlamayı ve denetimi dışlayan, rantı egemen kılan bu politika modeli, çaresizliğin ve yetersizliğin değil, bilinçli bir tercihin ürünüdür.
ÜLKEMİZ, YURTTAŞLARIMIZ BU BÜYÜK ACILARI HAK ETMİYOR
Bu acıları tekrar yaşamamız için; Yapı denetimi sistemi TMMOB ve bağlı Odalar, üniversiteler ve ilgili kesimlerin katılımıyla kamusal bir anlayışla yeniden düzenlenmelidir. Yapılaşmadan kaynaklanan risklerin bertaraf edilmesi için çağdaş bir "risk yönetim" sistemi oluşturulmalıdır.Güvenli yapılaşmanın sağlanması ve tüm bu süreçlerin sağlıklı işletilebilmesi için meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmelidir. Depremlerde can kayıplarının önlenmesi için izlenmesi gereken tek yol mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin bilimsel-teknik doğruların ışığında kamucu bir yaklaşımla uygulanmasıdır Ülkemizin yıllar içinde enkaz altında kalmaması için, bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak verilmelidir. Ülkemiz, yurttaşlarımız bu büyük acıları hak etmiyor!
BİHA